Sevgili Okurlar,
Sümerbank Yıldız Çini ve Porselen Sanayii İşletmesinde görev yaptığım 1980- 1993 yıllarından kalma bir anımı izninizle sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kuruluşa bağlı bütün işletmelerde, heryıl üretim- satış bütçesi hazırlanarak yıllık faaliyetler bu bütçe doğrultusunda yürütülürdü.
Bütçeler Ankara’da bulunan genel müdürlüğün ilgili birimleriyle yapılan istişareler sonucunda varılan mutabakat sonrası yürürlüğe girerdi. Kariyerimin ilk yıllarında Yildız Porselen İşletmesinde satış şefi olarak görev yapıyordum. Fabrikanın ilgili birimlerinden gelen bilgiler doğrultusunda bir odaya kapanarak gelecek yilın bütçesini ben hazırlardım. Sol elim klavyede, sağ elim ileri geri çevirmeli kolu bulunan zamanın mekanik FASİT hesap makinasıyla eldeki çok sayıdaki rakamları dört işleme tabii tutar, çarşaf çarşaf kağıt sayfalara geçirirdim. Yaklaşık ellili yaşların altında olanlar bu hesap makinasını bilmezler. Çevirmeli kolu itibariyle Fasit makina, bana hep taneleri samandan ayıran köyümdeki tınaz makinasını hatırlatırdı. Bütçe çalışması bittiğinde sağ kolumdaki pazumun gelişme gösterdiğini söylersem durumu abartmış olmam.
Hangi yıldı hatırlamıyorum.Önümüzdeki yılın bütçe görüşmeleri için Kuşadası’nda bulunan Sümerbank Sosyal Tesislerine gidiyorduk. Arabada müessese müdürü Bekir Bey, ben ve sürücü olarak da makam şöförü- baş şöför Adil Bey vardı. İkisi de hayatta değiller, onları saygı ve rahmetle anıyorum.
Selçuk ilçesi civarında seyir halindeyken uçuş irtifasını ayarlayamayan zavallı ve şaşkın bir güvercin gelip, arabamızın ön camına çarptı ve yere düştü. Anında öldüğü belliydi. Sürücümüz Adil Bey arabayı hemen durdurdu. Kendisi şaşkın bir durumdaydı. Üçümúz de bir süre sessiz kaldık. Sonrasında Müdür Bekir bey gayet ciddi bir amir tavrıyla, ” Adil yılların şöförüsün, bir de baş şöför olmuşsun, biraz dikkatli olsana. yerdekini bıraktın uçan kuşa çarpıyorsun. Bak hayvanı telef ettin.” diye çıkışmaz mı?
En üst amirinden gelen bu ciddi görünümlü fırçalama karşısında Adil tedirgin bir vaziyette ne cevap verse beğenir siniz?
“Müdür bey görüyorsunuz, ben yolumda gidiyorum. Hiçbir suçum yok. Suç tamamen onda, kör gibi geldi arabaya çarptı.”
Bu cevap karşısında ben de şaşırdım ve dönüp müdür beye baktım. Adam gülüp ciddiyetini bozmamak için kendini zor tutuyor. Neyse Adil arabadan indi, güvercinin ölüsünü alıp, bir ağacın altına koydu. Bir süre yolumuza sessiz sedasız devam ettik. Ben bu sessizliği bozmak için” Eeee ne oldu şimdi? Biz olaydaki suçluyu belirleyemedik. Kuş öldüğüyle kaldı.” dedim.
Bunun üzerine Bekir bey” Ben güvercinden yanayım” dedi.
Ben de ” Adil’den yanayım” diyerek yaşananlara denge sağladım.
Sonuçta, hani çaresizlikler karşısında denir ya” İşimiz Allah’a kaldı” diye. Biz de adaleti Allah’ın takdirine bıraktık.
Hayatın her döneminde ezilenler,zulüm görenler, kendilerine olanak verilmediği için dertlerini ve masumiyetlerini zamanın muktedirlerine anlatamayaların da sonuçta; adalete kavuşmaları da Allah’a kalmadı mı- kalmaz mı?
Çaresiz tek teselli bu değil mi?.
