BU DÜNYADAN ALACAKLI GİTMEK

B

Kardeşim Muhittin’in vefatı üzerine, o acılı günde yazdığım duygularımı sizlerle paylaşmak istedim.

Muhitttin’e

Zannediyordum ki bu dünyadan önce abiler göç eder. Kardeş acısı yaşamazlar. Sen beni yanılttın sevgili kardeşim. Çocukluk yıllarını çok anımnsayamıyorum. Sen yedi yaşındayken ben doğduğum köyümden, aile yuvamdan, sizlerden ayrılmak zorunda kaldım. Ancak sonraki kırk yıllık yaşamında hep yanında olmaya çalıştım.

İlk bilinçli birlikteliğimiz Alucra Sümerbannk Mağazasında çalışmaya başladığında oldu. Seni çok tedirgin ve yaşam yorgunu olarak görmüştüm. Ilk iş hayatına atılmış bir insan enerjisi yoktu. Seninle ilgili kaygı ve endişelerim orada baslamıştı.Daha sonraları sevgili yeğenim Özgür’ün doğumunda Şebinkarahisar Devlet Hastanesinde, doğumhanenin kapısında ikimiz vardık. O gün yaşadığımız stresli ve bir okadar da umut dolu anlarımızı hiç unutamam.Eşinin içeride çektiği acıları aynen biz de çekiyorduk.

Yıl 1982, senin üzerinde yaşama karşı nedenini çözemediğim yılgınlık ve bezginlik yüreğimde onulmaz bir sızi gibiydi. Bedenini ve ruhunu özgürleştirip, selamete kavuşturur umuduyla yeni doğan evladına ÖZGÜR adını koymak istedim.Sizlerin de rızasıyla öyle de oldu…

Çocukluğun hakkında ailemden, sınıf arkadaşlarından, köylülerimizden istişarelerde bulundum ve seni “Efendi” ismiyle övdüklerini, çağırdıklarını öğrenince gülümsedim. Çok doğru ve yerinde verilmişti bu isim sana. Gücün yettiğince herkesin yardımına koşar, okula gidiş gelişlerde zorlanan çocukların çantalarını taşırmışsın.Daha neler neler…

Çocukluğu ezik geçen insanların büyüdüklerinde güçlü olmaları çoğunlukla mümkün olmuyor. Adil olmayan bu dünyada, olan bitene hep bir yabancı gibi yaşadın. Ne sen bu dünyayı anlayabildin ne de bu dünya seni…Öyle hassas ve düşünceliydin ki, çalıştığın mekandaki arkadaşlarının fazla peçete kullanmalarını bile dert edinirdin. Tek bildiğim ve inandığım bir şey var. O da senin bu dünyadan alacaklı ayrıldığındır. Bunun için gittiğin alemde mükafatlandırılacağın inancındayım.

“Yüzücüler” diye bir film izlemiştim. Suriyeli iki kadın yüzücünün bir grup kaçak göçmenle Avrupa’ya kaçış maceralarını anlatıyordu. Bindikleri derme çatma bot fazla yolcu ve panik nedeniyle alabora olmuştu. Ölenler öldü, kalanlar tekrar bota bindiler. O iki kadın yüzücü ağırlık yapmayalım düşüncesiyle bota binmeyi reddettiler. Gecenin karanlığında, dalgalarla mücadele ve aşırı yorgunlukta gözlerini gökyüzüne çevirerek ” Bütün kurşunlarını gönder, yine de bize işlemez” diyerek Tanrıya isyanlarını bildirdiler.

Canım kardeşim, ömrünün son kırk yılında verdiğin yaşam mücadelesinde , içinden çıkamadığın çaresizliklerde hep yanında olmaya çalıştım. Senin özelinde, sen ve ben karanlık denizde fırtınalarla mücadele ederek ilerlemeye çalışan o iki yüzücü gibiydik. Sen kurşunları yemene rağmen isyan etmedin. Ancak ben bu konuda senin kadar güçlü olamadım. Çok zaman senin adına isyanlarım oldu. Daha doğrusu Tanrıya karşı günah işleme özgürlüğümü kullanmak zorunda kaldım.

Benim senden beklentim “Son kurşuna” direnç gösterebilmendi…
Ne yazık ki bunu başaramadın.
Seni sevenler acı içinde.

HUZUR içinde uyu…

Sevgili kardeşim Muhittin. Aramızdan arılışının 2. yıl dönümünde yokluğunun yüreklerimize bıraktığı acı ve özlem gün be gün büyümekte. Hep bizimlesin. Ruhun şad, mekanın cennet olsun.

Yorum Ekle