Sevgili okurlar, hangi şartlarda ve ortamda yaşarsan yaşa, zaman ilerledikçe yaşam monotonlaşıyor. Buna ilaveten bedensel rutin sıkıntilarım da dikkate alındığında, benim için” Canın burnunda” olduğu bir noktada mevcut döngüyü kırmak amacıyla,geçen pazar günü oynanan Samsunspor- FB maçını izlemek için, arkadaşımla birlikte bir mekana gittik.
Maçın başlamasıyla birlikte zaman ilerliyor ama, ne yazık ki orteda futbol diye bir şey yok.Üçüncü yedek kalecinin dışında on tane ruhsuz ve beceriksiz adam, güya futbol oynuyorlarmış gibi sahada dolaşıp duruyorlar. Oyuncu değişiklikleri de sıkıntıya çare olamadı. Biz de büyük bir sabırla doksan dakikanın sonunu bekleme başarısını(!) gösterebildik. Yedek kalecinin mucize kurtarışları ve şans yanlarında olmasaydı bizim takımın sahadan hezimetle ayrılması işten bile değildi. Ben doksan dakikayı tırnak etlerimi yolarak ve dudaklarımı ısırarak geçirirken,arkadaşımın tahammül kabiliyetini de takdirle karşıladım.
Maç bitiminde hayatımızın doksan dakikasını bozuk para harcar gibi o mekanda bırakarak ayrıldık. Kısacası birazcık neşemizi bulalım niyetiyle gittiğimiz kafeden çıktığımızda aç karnına bir avuç isot yutmuş insan ızdırabı içerisindeydik. Deyim yerindeyse ben, etini kessen kanları sarı lacivert akacak iflah olmaz fanatik taraftarlardan değilim. Yine de üzüntüm nedeniyle o gece doğru dürüst uyumayı beceremedim. Uyandığımda saat 06: 30’du. Sağlığım nedeniyle muhtemel riskleri hiçe sayarak sahile gidip, kendimi serin suların kucağına atmak istedim. Balkona çıkıp baktığımda bir de ne göreyim? Kudurmuş haldeki denizin dalgaları gökten aşağı geliyor. Hevesim kursağımda kalsa da , en doğrusu oraya gitmekti. Aldım plaj sandalyemi ve havlumu elime, vardım sahile. Deniz gerçekten bir küheylan olmuş, kükreyip duruyor. Sevgili dostlarım o muhteşem manzarayı sizlerle birlikte izlemeyi çok isterdim.
Orada bulunanlar ki; büyük çoğunluğu yabancı turist, elleri bellerinde büyük bir hayal kırıklığî içerisinde mevcut durumu izliyorlar. Zira insanlar binlerce km uzaklardan, önemli miktarda para harcayarak kısa bir süreliğine denize girmek için gelmişler. Hiç olmazsa bol bol fotoğraf çekilelim ya da kumlarda oynaşalım diyenler de az değildi. Ben orada denizi seyrettikçe giderek güçlendiğim hissine kapıldım. Hayatımda hiçbir zamam kıskançlık duygusu olmamasına ragmen,; denizin o gücünü kıskandım doğrusu. O deniz ki; o gün yüzmek isteyenleri, bıkmak usanmak bilmeyen olta balıkçılarını, denize açılacak balıkçı teknelerini, yatlarla geziye çıkacak olanları, zaman zaman gösteri yapar gibi sürüyle geçen yunusları, velhasıl herkesi, herşeyi yenip kendine esir etmişti. Demek ki özgürluk tam da buydu. Daha ne olsun ki?
Ben de hayatımda ilk defa onun gibi güçlü olup; derdi, tasayî, tüm kötülükleri, yaşlanmayı hatta ölümü bile yenip, yok etmek istedim..Aynı olağanüstü gücü şuanda haksızlığa uğrayan, zulum gören, hapislere tikılıp; çoluğundan- çocuğundan, sağlığından yoksun bırakılan tüm mağdurlar için tanrıdan dilemeyi de ihmal etmedim. Ayrıca onulmaz hayat mücadelesiyle gecen çocukluk, gençlik ve ortayaşlılık yıllarımda neden buralarda olamadığıma da yakınıp durdum.
Ve oradan ayrılırken denize dedim ki;
senin bu hışmından arınıp, çarşaf gibi olduğun günlerin de vardı. Yine o günler gelecek, gireceğim kalbinin tam orta yerine, sırt üstü uzanıp, ellerimi yaradana açarak, her zaman yaptığım gibi dua edeceğim.
Yüce tanrım sen yarattıklarınla birlikte ne muhteşemsin…

Yine harikalar yaratmış sın..Aslan Abi…
Yüreğimize, duygu ve hislerimize öyle değiyorsun ki. İçimizde saklanan duyguları, hüzunleri açığa çıkarıyorsun
Binlerce teşekkür ediyor…yazılarını daha sık
Görmek istiyoruz
Bu aylarda artık denizden sükunet beklenemez,
Hoşcakal ağbi